|
||||||||
|
|
|||||||
Leibniz yine Tanrı tarafından yaratılan İnsanın olanaklı En İyi Varlık olduğu vargısını da eklemeliydi, çünkü Tin de Doğa gibi Tanrı tarafından yaratıldığına göre ve Doğadan daha yüksek ya da doğaüstü olduğu için onun İyilliği de Doğanın İyisinden daha iyi, daha yüksek olmalıdır. Aslında birinci En İyi sonlu iken, ikincisi sonsuz olmalıdır. Doğada yer alan herşey vrensel ve zorunlu yasalara göre belirlenir ve bu nedensellik süreci, bu önceden saptanmış uyum zorunlu olarak İnsanın türeyişi ereğine doğru gelişir. Yalnızca bu ereksellik Dünyamızın tüm olanaklı Dünyaların en iyisi olduğu çıkarsamasının gerçek anlamıdır. Doğa yalnızca eşit ölçüde ussal olan bütün bir Tin alanının öncülüdür, ve anlamı öncül olması ile sınırlıdır. İnsan Doğanın ve Tinin birliğidir, ve doğal yanında zorunluk belirlenimi altında iken, tinsel yanında özgürlük belirlenimi altındadır. Buna göre Doğanın İyisi ve Tinin İyisi arasındaki ayrım Zorunluk ve Özgürlük arasındaki ayrım gibidir. Doğanın Ereği Tin iken, Tinin Ereği Tanrıdır, estetik, etik ve entellektüel Sonsuzluktur. İnsanın özü tüm olanaklı Doğaların en iyisinin ve tüm olanaklı Tinlerin en iyisinin birliğidir. |
Belirlenimi tüm karşıtında kendini bulmak olan ve böylece gerçek anlamda Sonsuzluk olan İnsanın Hakkı tüm İstenç gizilliğini edimselleştirmektir. Bu aynı zamanda onun Ödevi ve belirlenimidir. İstenç ancak ve ancak İyi olanı isteyebilir — yani Doğayı ve Tini, yani olanaklı en iyi Varlıklar alanını. Özsel önemde olan şey İstencin Bilgi ile, Düşünce ile belirlendiğini, İstencin Usun gerçek belirlenimi ile birlik noktasına gelişmeye belirlenmiş olduğunu kavramaktır. Bu gelişimin bilgisi onun olanağıdır. |
|||||||
|
|
|||||||
|
|
|
|||||
Leibniz: “Tüm olanaklı dünyaların en iyisinde herşey en iyi olan uğrunadır” :: “Tout est pour le mieux dans le meilleur des mondes possibles.” |
|||||||
|
|
|||||||
|
|
||||||
Leibniz'in ussalcı bakış açısından bu dünya olanaklı en iyi dünyadır, çünkü düşünerek, kavramları youyla bilen, iyiyi ve kötüyü yargılayabilen, güzelliği duyumsayabilen insanın türeyişine zemin olan tüm koşulları kapsar: Bu nesnel ussallık ona verilidir, ve eğer Yaratılış anlatımını kullanmayı istersek, eksiksiz bir Ussallık tarafından, tasarımsal bilincin Tanrısı tarafından yaratılmıştır. Bir yazar, Paul David Gustav du Bois-Reymond "Modern Bilimde Leibnizci Düşünceler"inde Leibniz'in Tanrıyı bir matematikçi olarak düşündüğünü yazıyordu. Ona şunu eklemek gerekir: Leibniz'in matematiği Dünyanın olduğu kadar Tinin de matematiğidir. |
Deprem Değil, Ahlaksızlık öldürür. Voltaire hiç kuşkusuz doğru olanı görebilir, çünkü pekala düzgün düşünebilirdi. Ama önyargısı tarafından, düşünen Leibniz'i çürütme tutkusu tarafından kör edildi, düşüncesi tutkularına hizmet etti. Olguları önyargısına göre yorumladı ve daha o zamandan iyi bir hermeneutikçinin nasıl birşey olacağını gösterdi. Doğa moral bir belirlenim kapsamaz ve moral iyiye ve moral kötüye yeteneksizdir. İnsan yaşamlarını tehlikeye atan şey hırs, açgözlülük, düşüncesizlik gibi erdemsizliklerdir. Bunların kınanması bile insanın tam olarak karşıtlarına yetenekli olması koşulu üzerine olanaklıdır. | ||||||
|
|||||
Nihilist bilinç Varoluşta hiçbir sağlamlık, hiçbir Saltık bulamaz. İrrasyonalizminde herşey görelidir — göreli bir Özgürlük, göreli bir Hak, göreli bir Ahlak anlayışı vardır. Başka bir deyişle Duyunçsuzdur, ve bu bağlantıyı görmediği düzeye dek bu moral ilgisizliği ile gururludur. Dünyanın kötülüğünü bile anlamsız görür ve tiran olmak ve peygamber olmak arasında bir ayrım olmadığı sonucunu çıkarır. Ruhu İyinin ve Kötünün ötesindedir ve onları eşitler. Güzelliğe karşı da duyarsızlaşmıştır ve hayranlık duyacak bir ruhu yoktur. Düşünceleri belirlenimsiz bir boşlukta rasgele her yana uçuşur — totaliterliğe, ya da karşı-totaliterliğe. Anlamı onu bir türlü vermediğini düşündüğü dünyadan bekler. Ona Anlamı yalnızca kendisinin verebileceğini, Varoluşun anlamsızlığı ve saçmalığı dediği şeyin onun kendisine ait olduğunu bilmez. Çünkü kendini saçma görür. |
Albet Camus irrasonalizmi temelinde varoluşu Saçma olarak görmekten başka birşey yapamacak olmasına karşın Saçmaya karşı çıktı. "Hayır, bir Varoluşçu değilim" diyordu. "Sartre ve ben her zaman adlarımızı ilişkili görmekten şaşkınlığa düşüyoruz." Şaşırmaması gerekirdi, çünkü Sartre gibi o da Saçmanın üstesinden gelecek bir saltık Değeri, gerçekliği doğrulayamıyordu. İkisi de Özsüz bir Özgürlüğün kapristen başka birşey olmadığını gösterdiler. Böyle seçme özgürlüğü ile sorun onun moral olmaması, duyunca değil ama özence bağlı olmasıdır. Moral Doğru duyuncun keyfi olarak seçtiği bir şık değil, ama İyi, Doğru, Haklı belirlenimleri altında, yani ussal olarak yaptığı zaman söz konusudur. "Seçme Özgürlüğü" denilen şey moral alanda da tıpkı kuramsal alanda olduğu gibi, usun yokluğunda, moral yargıyı bir olasılık sorununa indirger. Ama o zaman moral ortadan kalkar. Moral gevşeklik ve entellektüel gevşeklik birlikte giderler. Bunu açıkça doğrulayan bilinç biçimi, bildiğimiz gibi, postmodern nihilizmdir. |
||||
Değer vermeyi bilmek gerekir. Nihilist ne yazık ki bunu yapamaz, Sevgisiz, Bilgisiz, Güzelliksiz bir varoluşta yiter, insan olmanın anlamını yaşayamadığı için öyle birşeyin hiç olamayacağını kabul etmeye zorlanır. Albert Camus (1913-1960) Saçmanın onu Saçma yapan bir Ussalın doğrulanması karşısında belirlendiğini, usdışını düşünebilmesinin kendisinin insanın ussallığına bağlı olduğunu bile görmedi. İnsana derin bir güvensizlik duyuyor, insanlığı aşağılıyordu. Yaşadığı dönem modern blilincin etik, estetik ve entellektüel varoluşu sözcüğün en gerçek anlamında saçmalaştırdığı bir dönemdi. Ve döneminin olgularına anlatım verdi. Bir Usu, bir Saltığı, bir Anlamı anlamayışı zemininde, insanlığı anlayışını insanlığın olgularından türetmek zorunda kaldı. (Bkz. Camus on Hegel, "The Rebel"de Hegel üzerine yazdıkları.) |
|||||
Albert Camus Duyunçsuzluktan doğan tüm saçmalık ve anlamsızlık kuramlarına karşın bir Duyunç ödülü aldı. Ödülü totaliterliği savunanlara karşı aldı. Totaliterliğe karşıçıkışında entellektüalizmi Marxizm ile eşitleyen bir çağın düşünce kahramanı olarak görülmelidir. Tüm despotlar tarafından hain, sınıf düşmanı vb. olarak görüldü. 1953'te Sovyetlerin Doğu Berlin'de işçilerin grevini ezmesine karşı çıktı ve 1956'da Polonya'da ve Macaristan'da işçilerin ayaklanmalarını destekledi. Ama bir yıl sonra başlayan Cezayir bağımsızlık savaşında yabanıl Fransız hükümetini destekledi (Torture during the Algerian War). 1957'de verilen Nobel edebiyat ödülünün gerekçesi "günümüzde insan duyuncunun sorunlarını açık görüşlü içtenliikle aydınlatan önemli yazınsal üretimi" idi. Camus Özsüzlüğe karşın ilkin doğruladığı totalitarizmi zamanla reddederken, Sartre yine aynı Özsüzlük zemininde totaliterliği doğruladı. (O da 1964'te Nobel Ödülü ile ödüllendirildi ama "burjuva toplumunun değerlerini" reddettiği için ödülünü de reddetti. Gerçekten de ödül için gerekçe saçmaydı — "özgürlük tini ve gerçeklik arayışı" ("for his work ... filled with the spirit of freedom and the quest for truth.") Sartre bir Hümanizm olduğunu bildirdiği totaliterlikten yanaydı ve bir varlouşçu olarak ilgisi gerçeklik ile değil, saçmalık ileydi. |
|||||
"[Nihilizmin] gelişini kınamıyor, övüyorum. Onun en büyük bunalımlaran biri, insanlığın en derin düşüncesinin bir kıpısı ollduğuna inanıyorum. İnsan onun çıkıp çıkamayacağı, bunalımının efendisi olup olamayacağı insanın gücünü ilgilendiren bir sorudur." (Nietzsche (W).) |
"İnsan önce kendinden başka hiç kimseye güvenmemek zorunda olduğunu , kendi saptadığı amaçtan başka hiçbir amaç olmaksızın, bu dünyada kendi belirlediği yazgıdan başka hiçbir yazgı olmaksızın, hiçbir yardım olmaksızın sonsuz sorumluluklarının ortasında yeryüzünde yalnız başına bırakıldığını anlamadıkça hiçbirşey yapamaz." (Sartre, L'Être et le Néant / Varlık ve Hiçlik, 1943 ().) |
|
|||||||
|
|
||||||
|
|||||||
|
||||||
Avrupa'da ideolojiler Monarşilerin yerini almakta olan Demokrasileri yenmeyi başardılar. İşin gerçeği Demokrasiyi ancak olmadığı yerde yenebildikleridir: Rusya'da, İtalya'da, Almanya'da. Yurttaş Toplumunun henüz oluşma sürecinde olması, henüz varlığını kazanmamış olması, Özgürlük ya da Yurttaşlık bilincindeki gerilik İdeolojinin utkusu için saltık olarak zorunlu koşuldur. Yurttaş Toplumu özgür bireyin ussal İstenci olan Yasayı Devlet yapar. Bunun anlamı bütün bir Tarihte ilk kez Bireyin İstencinin, Toplumun İstencinin ve Devletin İstencinin bir ve aynı olmasıdır. Yirminci yüzyılın başları için ancak Protestan Kuzey Avrupa'da (İngiltere, Hollanda, İskandinavya) ve Protestan ABD'de Yurttaş Toplumundan söz edilebilir. Hitler'in ve NSDAP'ın nüfusunun yarısı Katolik olan Almanya'da Erki demokrasinin kendisinin yöntemleri ve araçları yoluyla yasal olarak ele geçirmesi Almanya'nın da bir Yurttaş Toplumu olduğunu ve sonradan bu karakterini yitirdiğini göstermez. Weimar Almanyasının I. DS sonrası koşullarının tüm ağırlığına karşın, Almanya'nın yazgısını despotik Nazizmin ellerine teslim etmesi Almanların henüz Yurttaşlar olmadıklarını gösterir. |
|
|||||
Tüm pozitivizmi ve nihilizmi bire kaynaştıran sözde postmodern bakış açısı, bir Gelişim kavramını reddeden bu irrasyonalizm Nazi Heidegger'in Usu, Logosu reddetmesini başlangıç noktası olarak alır. Bu özsüzlük temelinde, insanlığın durumu sonsuza dek sürecek bir çok-kültürlülük durumu olarak, bir kör Kavga durumu olarak çıkarsanır. Bu bakış açısından evrensel bir Türe, Tüze ve Törellik totaliterliktir. Heidegger Logosu Dil olarak, Söylem/Reden olarak anlar ve ona Varlığın Evi der. Evin Evinin neresi olduğunu sormaz. 'Tarihin Sonu' mitolojisi de aynı göreci çok-kültürlülüğü "liberal kapitalizm" dediği model ile eşitleyerek doğuştan aptal sayılan bir İnsanlığın Olanaklı En Kötü Dünyalardan birine fırlatılmış olduğu vargısını paylaşır. Modern Tin kavramı ise gelişmenin Evrensel Kültüre doğru bir sürekliliği çıkarsamasına götürür. Usun ilerlemesinin güvencesi Usdışını tanıyor olmasında yatar. |
|
|
||||
|
||||||||||
|
|
|
||||||||
|
||||||||||
__Batı |
||||||||||
(c) Aziz Yardımlı 2008/9 (Geliştiriliyor) |